Tarihte Prens Adaları

Adaların Oluşumu

Adalar'ın Jeolojik Oluşumu Adalar'ın Jeolojik Oluşumu Adalar'ın Jeolojik Oluşumu Adalar'ın Jeolojik Oluşumu

İlk Yerleşimden Bugüne

İstanbul HaritasıAntik dönemde takımadalar Demonisia, Halkın Adaları olarak anılıyordu. Bizans döneminde ise bazı Adalar’da inşa edilmiş olan manastırlara ithafen, Papadonisia, keşişlerin manastırı olarak biliniyordu. Bu manastırlar buraya sürgün edilen ve bazıları Konstantinopolis'e asla dönememiş olan imparatorlar, imparatoriçeler, patrikler sayesinde ünlenmişlerdir. Bizans tarihçisi Kedrenos'a göre, 569'da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir. Daha önce Megale, ya da Büyük olarak bilinen bu ada imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, Prens'in Adası adını almıştır. Daha sonra takımadaların tamamı Prinkiponisos, Prenslerin Adaları olarak anılmaya başlamıştır.

 

 

II. Mehmet

Bizans döneminde Konstantinopolis büyük surlarla korunurken Adalar terk edilmiş ve düşman kuşatmaları sırasında tahrip edilmiş. Bu durum yedinci ve sekizinci yüzyıllardaki Arap istilaları sırasında, İstanbul'un Venediklilerce ve 1204'te Dördüncü Haçlı Seferi şovalyelerince yağmalanması sırasında ve II. Mehmet önderliğinde Osmanlıların Bizans'ın başkentini ele geçirmesiyle sonuçlanan saldırıları sırasında da sürdü. Adalar Osmanlı egemenliği altında güvendeydi ancak 1807'de Sir John Duckworth önderliğindeki İngiliz Donanması filosu Çanakkale Boğazı'ndan Marmara'ya geçmeye çalıştı ve Kınalıada'da demirledi ve Ege'ye doğru yol almadan önce on bir gün boyunca adayı bombaladı. Bizans döneminde Burgazada, Heybeliada ve Büyükada'nın nüfusunun neredeyse tamamını Rum balıkçı ve denizci aileleri oluştururken, Kınalıada'da Ermeniler çoğunluktaydı. Osmanlının son dönemlerinde ileri gelen Türk ve Musevi aileler bazı yabancı diplomat ve iş adamlarıyla birlikte Büyükada başta olmak üzere Adalar’a yerleşmeye başladılar. Adalar’da halen önemli Ermeni ve Musevi toplulukları ile Rumlar var ama günümüzde ada nüfusunun büyük bölümünü Türkler oluşturuyor.

 

Kronolojik Adalar Tarihi

Adalar Kronolojisi

 

Adalar'a İlk Vapur Seferleri

Akillas Milas gravürüAda’ya ilk kez 18 yy.'da vapur seferleri başladı, bunlar kürekle çekilen büyük kayıklardı ve pazarkayıkları olarak adlandırılıyorlardı. 1846'da küçük buharlı gemiler sahneye çıktı, ardından da 19. yy.'ın ikinci yarısının başlarında Şirket-i Hayriye'nin Adalar’a düzenli vapur servisi koymasıyla birlikte büyük buharlı gemiler geldi. Bu da gerek sürekli oturanlar, gerekse yazın oturanlar olsun Adalar’ın nüfusunun artmasına yol açtı. Adalar aynı zamanda günübirlikçiler ve hafta sonları ve tatillerde konaklayanların akınına uğradı ki bu da Adalar’ın büyük olanlarında oteller inşa edilmesine yol açtı.

Tarihte Adalar'ın Adları

Melling Adalılar GravürüAntik dönemde takımadalar Demonisia, Halkın Adaları olarak anılıyordu. Bizans döneminde ise bazı Adalar’da inşa edilmiş olan manastırlara ithafen, Papadonisia, keşişlerin manastırı olarak biliniyordu.

569'da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir. Daha önce Megale, ya da Büyük olarak bilinen bu ada imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, Prens'in Adası adını almıştır. Daha sonra takımadaların tamamı Prinkiponisos, Prenslerin Adaları olarak anılmaya başlamıştır. 569'da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir. Daha önce Megale, ya da Büyük olarak bilinen bu ada imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, Prens'in Adası adını almıştır. Daha sonra takımadaların tamamı Prinkiponisos, Prenslerin Adaları olarak anılmaya başlamıştır.

Büyükada - Prinkipo

Büyükada ön görünümAda, tarihi yapılar bakımından oldukça zengindir. Bunların en eskisi Justinian'ın (527-65) yeğeni ve halefi olan II. Justin (565-78) tarafından 569'da yaptırılan saraydır. Tarih kayıtçısı Kedrenos'a göre, Justin'in adada, üzerine sarayını ve muhtemelen bir de manastır yaptırdığı bir "tarım arazisi" vardı. Pek çok Bizans imparatoriçesinin ve en az bir imparatorun sürgün dönemlerinde hapsedildikleri rahibe manastırı olduğuna inanılmasına karşın, manastırın adı bilinmemektedir. Saray ile rahibe manastırının, adanın kuzeydoğu ucunda, Maden olarak bilinen bir bölgede yer aldıkları düşünülürdü; buraya Maden denmesi, 19. yy.'ın ortalarında bir demir madeni işletilmesinden ileri gelir. Bu yöndeki arkeolojik bulgular arasında, II. Justin'in eşi prenses Sofia'nın adının baş harfleriyle yapılmış bir desen taşıyan bir sütun başı yer alır. Büyükada'da bugün Aziz Dimitrios adıyla anılan kilisede de İmparatorun kendi adının baş harflerinin yazılı olduğu deseni taşıyan diğer bir sütun başı bulunmuştur. 1943'te yayınlanan bir yazısında Ernest Mamboury, Maden bölgesinde, Kamares ya da "Kemerler" olarak bilinen bir alanda (şüphesiz, bu ad, o zamanlar hâlâ görülebilen harabelerden kaynaklanmaktadır) bazı arkeolojik bulgular ortaya çıkardığını bildirir. Mamboury'ye göre rahibe okulu yaklaşık 300 m2'lik bir alan kaplıyordu; kuzey ve güney kanatlarının her biri 250 m. uzunluğundaydı ve etrafı çevrilerek korunmaya alınmış olan rahibe okulu kilisesi o gün dahi görülebiliyordu. Fakat bugün, bu kalıntılar tamamen ortadan kalkmıştır.

Rahibe okulu, Bizans'a tek başına hükümdarlık yapmış az sayıdaki kadından biri olan imparatoriçe Eirene (tks 797-802) tarafından yeniden yaptırılmış ve genişletilmiştir. Eirene, IV. Leon'un (775-80) karısı ve Leon'un oğlu ve halefi VI. Konstantinos'un (780-97) annesiydi. Konstantinos, tahta çıktığında daha on yaşındaydı; bu nedenle annesi Eirene kral naibesi oldu ve derhal, son kocasının İkonoklazm politikaları doğrultusunda yasaklanan ikonaları kiliselere geri döndürmeye koyuldu. 790'da iktidarı alan Konstantinos annesini saraya kapattırdı; fakat ülkeyi yönetmede başarı gösteremeyince iki yıl sonra Eirene'yi serbest bırakarak imparator yardımcılığına getirdi. Daha sonra 797'de Eirene ve destekçileri Konstantinos'u tahttan indirdiler; Konstantinos annesi tarafından kör edildi ve imparatoriçenin Büyükada'da kurduğu rahibe manastırına sürgün edildi. Konstantinos birkaç gün sonra öldü ve manastırın avlusuna gömüldü.

Böylece Eirene Bizans'ı tek başına yöneten ilk kadın hükümdar oldu; fakat işlediği, bu doğaya aykırı suç Konstantinopolis'i büyük şaşkınlığa uğrattı. Eirene beş yıldan fazla süre tek başına iktidarda kaldı; fakat 31 Ekim 802'de bir saray darbesiyle tahttan indirildi ve ardından Nicephorus başa geçti (tks 802-11). Ardından Eirene, önce Büyükada'daki rahibe manastırına sonra da Ege'deki Midilli Adasına sürgüne gönderildi ve ertesi yıl burada öldü. Cesedi Büyükada'daki manastırına getirilerek, oğlu Konstantinos'un yanında yatacak şekilde mezarlığa gömüldü.

Rahibe manastırına sürgüne gönderilen bir sonraki kişi VIII. Konstantinos'nin (1025-8) kızı ve sırasıyla III. Romanus Argyrus (1028-34), IV. Mikhail (1034-41) ve IX. Konstantinos Monomachus'un (1042-55) eşi olan imparatoriçe Zoe idi. IV. Mikhail'in ölümünden sonra, hükümdarlık Zoe'nin evlatlık oğlu, V. Mikhail'e (1041-2) geçti. V. Mikhail manevi annesine düşman olunca, onu Büyükada'daki rahibe manastırına hapsettirdi. Bu olaya çok kızan Konstantinopolis halkı Mikhail'in hükümdarlığına son verip kendisini sürgüne gönderdi, Zoe ve küçük kız kardeşi Theodora'yı ise tahta çıkardı. İki kız kardeş, 12 Haziran 1042 tarihinde Zoe ile evlenip, ertesi gün imparator olarak taç giyen IX. Konstantinos Monomachus (1042-55) tahtın varisi oluncaya dek, üç ay boyunca ülkeyi yönettiler.

1. Isaac Comnenus (1057-9), yakalandığı son hastalığı nedeni ile kötüye gidince, küçük erkek kardeşi John'un imparator olması için çabalamaya başladı. Ancak, Isaac tahttan çekildiği zaman, arazi sahibi askeri aristokrasi, John yerine X. Konstantinos Ducas'ı (1059-67) başa geçirdi. John Comnenus ise Büyükada'daki bir manastıra sürgüne gönderildi ve eşi Anna Dalassena ve çocukları, imparatoriçe Eirene tarafından kurulan rahibe manastırına hapsedildi. Birkaç ay sonra, John ve ailesi Konstantinopolis'i terketmek kaydıyla salıverildi ve 1067 senesinde yaşamının son bulduğu, imparatorluktan uzak bir yere gönderildi. Eşi Anna ise, en büyük oğlu I. Alexius Comnenus'un (tks 1081-1118) tahta geçmesiyle imparatoriçe tacını giydi ve 1102 senesindeki ölümüne kadar tahtın ardındaki güç olarak yaşamını sürdürdü. Alexius'un 1118 yılındaki ölümüyle, imparatoriçe Eirene Ducaena Büyükada'daki manastıra gönderildi ve beş sene sonra burada hayata gözlerini yumdu ve bu, Büyükada'ya yapılan son sürgün oldu.

Heybeliada - Halki

HeybeliadaHeybeliada’da bulunan bir manastırın sözü ilk olarak, 9. yy.’da Aziz Theodore Studius’un yazılarında geçer. Konstantinopolis’in ünlü manastırı Aziz John Studius’un baş rahibi olan Theodore, imparatorun İkonoklazm politikalarını eleştirmesinden ötürü, V. Leon (tks 813-20) tarafından Heybeliada’daki bir manastıra sürülmüştü. Theodore Heybeliada’dayken mektuplar, dinsel incelemeler ve içlerinden biri manastırdaki bu hücresinden sevgiyle söz eden bazı şiirler yazdı. Theodore manastırın adını vermez; ancak diğer bulgular bu manastırın Kutsal Teslis olduğunu göstermektedir. Theodore’nin mektupları, V. Leon’nun 820’de suikast sonucu ölmesinin ardından Leon’nun dul eşi imparatoriçe Theodora ve kızlarının, yeni imparator II. Mikhail tarafından Heybeliada’daki manastıra sürüldüğünü anlatır. Bunun üzerine, Kutsal Teslis’in diğer sakinleri, imparatoriçe ve kızlarına yer açmak üzere manastırdan tahliye edilmişlerdir. Buradan hareketle, Heybeliada’da, yerlerinden edilen rahiplerin sığınabileceği bir başka manastır daha bulunduğu düşünülmüştür; bu manastırın da Vaftizci Yahya Manastırı olduğu iddia edilir.

Grosvenor, adanın güzelliğinden şöyle bahseder:

“Üç tepeli Heybeliada, doğal güzelliği ve çekiciliğiyle tüm bu adaların en değerlisidir. Adanın her yanı, iç kısımlara doğru girmiş koylarla sarılmıştır; bu koyların sahilleri her yerde ormanlarla süslüdür. Romantik patikalar dört bir yanda amaçsızca dolanır ve sizi, her kıvrılışta yeni bir sürprizle karşılaştırır. Gözünüzü ister karaya ister denize çevirin, ada her daim güzeldir... Doğu-batı doğrultusunda uzanan bir vadi adayı ikiye ayırır ve böylelikle, ana sokağın akış yönünü belirler. Kısa süre sonra evlerin arkada kalmasıyla, enfes bir çam ormanına dalarsınız; burada hava daima sağlıklı ve hoş bir kokuyla yüklüdür; toprak ise ipeksi, esnek bir halıyla örtülüdür. “

Ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi’nin Heybeli tarifi ise şöyle (1640): “Buradaki ünlü manastırı ziyarete her yıl Konstantinopolis’den pek çok insan geliyor. Halk zengin Rumlar, kaptanlar ve gemi sahipler...”

Burgazada - Antigoni

Tepeden Burgazadaİlkçağlarda ada Panormos olarak bilinirken, Bizans döneminde Antigoni ismini aldı. Bu ad, Rumlar tarafından hala kullanılmaktadır. Yunanca bir kelime olan ve "kule" anlamına gelen "pyrgos", Evliya Çelebi ve 19. yüzyıl öncesinde yaşamış diğer gezginler tarafından bahsedilen ve adanın zirvesinde yer alan bir gözetleme kulesinden gelmektedir. Türkler tarafından kullanılan Burgaz ismi ise "pyrgos"un zamanla şekil değiştirmesiyle oluşmuştur. 1794 senesinde Cosimo Comidas tarafından yapılan gravürde de bu gözetleme kulesi adanın zirvesinde yer alır. Bu gravürde ada, bir meyve bahçesi ve tepenin yamacında yer alan iki ya da üç ekili araziden ibaret görünmektedir.

Bizans döneminde, adada en az iki manastır vardı. Bunlardan biri Yahya Peygamber'e (Hagios Ioannis Prodromos), diğeri ise "Hz. İsa'nın Başkalaşımı"na adanmıştır. Yahya Peygamber Kilisesi'nden tarihte ilk defa Rev. John Covel'in günlüğünde bahsedilmektedir. 2 Mayıs 1675 tarihli yazısında: "Antigono üzerinde bir manastır vardı; ama şu anda harabeye dönmüş ve Yahya Peygamber'e adanan küçük bir kilise haline getirilmiş." Adayı 2 Nisan 1677 senesinde tekrar ziyaret eden Covel, günlüğüne bu kez şunları yazdı: "O akşam saat 5 civarında Pera'dan yelken açtık ve Antigona'ya vardığımızda kötü bir hana yerleştik. Kasabanın kayda değer hiç bir özelliği yok. Şarap gayet sıradan... suyu çok kötü; ekmek pahalı olmasına rağmen çok da iyi değil."

Bizans zamanında, Burgazada'ya sürgüne gönderilmiş tek ünlü kişi Konstantinopolis'in Patrikliği'ni yapmış (842-6) Aziz Methodios'dur.

Kınalıada - Proti

Kınalıada sahilAda, adını doğusunda denize dik duran kumtaşı uçurumlarının renginden alıyor. Rumlar adaya Proti ya da şehre en yakın ada olduğu için Birinci diyor. 1.356 kilometre kare büyüklüğündeki ada, dört büyük ada içinde en küçüğü.

Muhterem John Covel, Galata'daki Levant Şirketi vaizi, 1676 ve 77 'de Adalar’a peşpeşe iki yolculuk yaptı. İkinci yolculuğunda Kınalıada'da köyün yıkıldığını ve terk edildiğini ve buna neden olan felaketin ne olduğunun bile belli olmadığını görmüş. Covel 26 Şubat 1677'de şöyle yazmış:

"Chalcis [Heybeliada]'dan ayrıldık. Antigono [Burgazada]'yı geçtik, Proti [Kınalıada]'ya geldik. Burada bir köy yok, sadece tepede kurtarıcımız Haghios Sotir'e adanmış bir manastır var. Adanın tümü onlara kalmış. Toprak kayalık ve kurak olduğu için üzüm bağları yok. Büyük kısmı yok edilmiş, bir de stavromenos'u, Athos Dağı'ndakine ait bir manastırı var. Burada yaklaşık on, on beş kaloyeri [rahip] bulunuyor. Mandralarında [sığır ağılı] çok hoş bir koyun sürüleri ve otuzun üzerinde oğlak yavruları var. Zeytin, keten ve hububat tarlaları var. Doğu kanadında bir havuzcuk var ama su çok iyi değil, yıl boyunca da dayanmıyor, sadece yağmur ve kar suyuyla besleniyor, bir sarnıç gibi görülmemiş ve korunmamış. O kanatta bir kasaba varmış, ama şimdi yerle bir olmuş. Bu Adalar’da kuyular ve sarnıçlar, ve içilebilecek su var."

Covel'in tarif ettiği manastır Kınalıada'daki Bizans döneminde kurulduğu bilinen manastırlardan biridir. Bu manastır, Hz. İsa'nın Başkalaşımı'na (Transfiguration) adanmış ve içlerinde birkaç Bizans imparatoru ve imparatoriçesi de bulunan pek çok seçkin sürgüne ev sahipliği yapmıştır.

Sürgün Adası

Bu sürgünlerden ilki 803'te İmparator I. Nicephorus'a (802-11) isyan eden Ermeni generali Bardanes'ti. Ordu Bardanes'i imparator ilan ettikten sonra İstanbul'a doğru ilerledi. Ancak başkente yaklaştıkça, askerler ordudan kaçıp Nicephorus'un tarafına katıldılar. Bardanes Nicephorus'a teslim olmaya razı edildi. Nicephorus onun gözlerini oydu ve Kınalıada'ya sürgün etti. Bardanes ömrünün geri kalanını muhtemelen kendi kurduğu manastırda keşiş olarak geçirdi.

İmparator I. Mikhail Rhangabe (811-13) V. Leon (813-20) olarak tacı devralan Ermeni general Leon tarafından görevden alındı. Leon Mikhail'i Kınalıada'daki Başkalaşım Manastırına (Monastery of the Transfiguration) sürgüne gönderdi. Mikhail'e bu sürgünde karısı İmparatoriçe Procopia ve ikisi oğlan, ikisi kız dört çocuğu eşlik ettiler. Procopia ve kızları rahibe giysilerini giydiler ve Mikhail ile oğulları, Theophylact and Nicetas ise rahip oldular ve oğlanlar asla babaları gibi imparator olamasın diye hadım edildiler. Mikhail 840'da Kınalıada'da öldü ve manastır mezarlığına gömüldü. Rahip olduğunda Ignatius adını alan Nicetas ise sonunda Kınalıada'dan ayrılmasına izin verildi ve iki dönem (847-58, 867-77) Konstantinopolis patrikliği yaptı. Ölümünden sonra Ortodoks Kilisesi tarafından azizlik mertebesine yükseltildi.

Leon 820'de daha sonra II. Mikhail olarak tahta geçen Amorian Mikhail'in suikastına uğradı. Mikhail daha sonra Leon'nun dul eşi Theodosia'yı ve dört çocuğunu görevden alınan imparatorun gömülü olduğu Kınalıada'daki Panagia ya da Kutsal Meryem Manastırı'na sürgüne yolladı.

Ermeni I. Romanus Lecapenus (919-44) 17 Aralık 944'te oğulları Stephen ve Konstantinos tarafından devrildi. Oğulları daha sonra tahtı paylaştılar ve babalarını Kınalıada'daki Başkalaşım Manastırı'na sürgüne yolladılar. Ancak 27 Aralık'ta Stephen ve Konstantinos da görevden alınıp aynı manastıra sürgüne yollandılar. Romanus 15 Haziran 948'de manastırda öldü. Oğullarıysa hemen arkasından çok daha uzağa, Ege'de bir adaya sürgüne yollandılar ve kalan günlerini geçirecekleri bir manastıra kapatıldılar.

II. Romanus (959-63) Theophano adında güzel bir kortezan ile evlenip Bizans'ta bir skandala yol açmıştı. Romanus 963'te bir kaza sonucu öldükten sonra Theophano onun varisi olan Ermeni generali II. Nicephorus Phocas (tks 963-9) ile evlendi. Altı yıl sonra Theophano ile başka bir Ermeni generali olan John Tzimisces Nicephorus'a komplo kurdular ve 10 Aralık 969'da onu öldürdüler. Ertesi gün Tzimisces İmparator I. John (969-76) olarak tahta geçti. Theophano onunla evlenip üçüncü kez imparatoriçe olacağını düşünüyordu. Ama Tzimisces onu Kınalıada'daki bir manastıra sürgüne yolladı ve hayatının geri kalanını orada geçirdi.

IV. Romanus Diyojen (tks 1067-71) 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Selçukluların bozgununa uğradıktan sonra görevden alındı. Varisi VII. Mikhail Doucas (1071-8) Romanus'un gözlerini oydurdu ve onu Kınalıada'daki Başkalaşım Manastırı'na sürgüne yolladı. 4 Ağustos 1072'de orada öldü.

Dün - Bugün

Kınalıada'nın kuzeydoğuda Çınar Tepesi (115 metre), merkezde Teşrifiye Tepesi (110 m.) ve güneyde Manastır Tepesi olmak üzere üç tepesi vardır. Üç tepede de hemen hemen hiç ağaç yoktur ama Cosimo Comidas'ın 1794 tarihli gravüründe de görüldüğü üzere hepsi çalılarla kaplıdır. Gravürde büyük yapılarla taçlandırılmış iki büyük yapı görülüyor, ki bunlar şüphesiz manastırlar. Biri kocaman bir selvinin gölgesinde kalmış.

Grosvenor Kınalıada'yı dört büyük adanın en kurak olanı olarak betimliyor ve topoğrafyasını üç yerine iki tepe açısından yorumluyor ve üç manastırın üzerinde duruyor.

Sedef Adası - Antirovithos

Adanın ismi söylentilere göre sedef taşından ya da burada çokça bulunan bir bitki olan sedefotudan gelmektedir.

9. yy. ortalarında Aziz Ignatius, Adalar’da erkeklere özel tesis ettiği ve I. Manuel Comnenus’in 1158 senesinde düzenlediği listede de yer alan üç manastırdan bir tanesini bu adada kurdu. Sedefadası’nda bulunan manastır, 1180 yılında Patrik Theodosius Boradiotis tarafında restore edildi. Bu manastırdan bugün geriye kalan herşey adanın kuzeybatı kısmındaki burun üzerinde parçalar halinde bulunan bir harabedir.

Sultan II. Mahmut, hükümdarlığı sırasında (1808-1839), buraya 2000 adet zeytin ağacı ve 5000 adet enginar bitkisi ektiren damadı, Rodosizade Damat Fethi Ahmet Paşa’ya adayı devretti.

Hayırsız Adalar

Sivriada - Oxia

Küçük bir alana sahip olmasına karşın, Sivriada (Oxia) bir zamanlar kendi manastırına sahipmiş. Bu manastırdan geriye kalan bazı kalıntılar hala ayaktadır. Bu yapı, imparator Manuel I Comnenus tarafından 1158 yılında derlenen manastırlar listesinde yer almaktadır. Bu manastırın içerisinde iki kilise yer almaktaymış: baş melek Mikhail’e ait bir katholikon ve inançları uğruna ızdırap çeken birkaç azize adanmış bir mabet. Manastırın birkaç başkeşişi, sonradan İstanbul’un patrikliğine getirilmişler. Günümüze kadar ayakta kalabilmiş harabeler, limanın iç tarafında bulunan rıhtımın yanında uzanan yamaçta ziyaret edilebilir.

Adadan, Osmanlı tarihte ilk defa, 1545 yılında, burada durmuş olan Petrus Gyllius bahsetmiştir. Yakın çağlarda, adanın başlıca ünü, Istanbul’daki bütün sokak köpeklerin birkaç sefer toplanıp buraya salınması ve sonra da bu köpeklerin birbirlerini yiyip bitirmelerinden kaynaklanmaktadır.

Yassıada - Plati

Yassıada’nın boyutları 300’e 190 m. olup, deniz seviyesinden yüksekliği azami 40 m.’dir. Burası da Sivriada gibi, iki kere İstanbul’un patrikliğini yapmış (847-58, 867-77) Aziz Ignatius tarafından 9. yy. ortalarında inşa ettirilmiş olan kendi manastırına ev sahipliği yapmıştır. I. Manuel Comnenus’un 1158 yılında hazırladığı listede adı geçen bu manastır, 40 Şehit’e adanmış bir katholikon ve bir Hz. Meryem mabedine ev sahipliği yapmıştır. Ernest Mamboury 1943 tarihli rehberinde, bu kiliselerden birine ait kalıntılara rastadığını belirtmiştir. Bugün, bu yapılardan geriye kalmış herhangi bir kalıntıya rastlanamamaktadır.

O dönemde Osmanlı Devleti’nin İngiliz Büyükelçi olan Sir Henry Bulwer, 1857 yılında, bostan olarak değerlendirmek amacıyla Yassıada’yı satın aldı. O zamanlar sevgilisi Sisam adası Prensesi, Eurydice Aristarchi idi. Prenses Eurydice için, popüler bir inanışa göre Bulwer ve arkadaşlarının müptelası haline geldikleri "tarifi olanaksız sefahat alemleri"nin düzenlendiği ve Mamboury’nin bir ortaçağ şatosu olarak nitelendirdiği bir yapı inşa ettirmişti.

Kaşıkadası - Pita

Bizans zamanından kalma bir manastıra sahip olmayan tek adadır.

Burada yakın zamana kadar hemen hemen hiç ikamet edilmemiş olmasına rağmen, bugün ada özel mülk olup, yazlık ev inşa edilmiştir. Artık ziyaret edilememektedir.

Tavşanadası - Neandros

Küçük olmasına karşın Tavşanadası, İmparator I. Mikhail’in oğlu olan ve aynı zamanda 2 defa İstanbul’un Ortodoks patrikliği görevini yerine getirmiş Aziz Ignatius tarafından 8. yy. ortalarında kurulmuş bir manastıra ev sahipliği yapmaktadır. Aziz Ignatius hayatının son iki senesini bu manastırda geçirmiş ve 877 yılında yaşamını yitirdiğinde buraya defnedilmiştir. Bu manastırın adı da I. Manuel Comnenus’un 1158 senesinde düzenlediği listede yer almaktadır. İmparator Theophilus (829-842)’in karısı İmparatoriçe Theodora, tahta geçme yaşı gelinceye kadar vekilliğini üstlendiği oğlu III. Mikhail (842-867) tarafından 856 yılında Tavşanadası’nda bulunan bu manastıra hapsedilmiştir. VII. Mikhail Doucas (1071-1078) ise, 1078 senesinde tahttan indirilip kör edildikten sonra bu manastıra kapatılmış ve 1090 yılındaki ölümüne kadar burada tutulmuştur. Bugün tamamen terkedilmiş olan adadaki manastırdan geriye kalan bir kısım harabe halen ziyaret edilebilir.

Vordonos Adası - Vordonosi

Kınalıada ve Asya kıyısının ortasında Vordonos Adası adlı ve kimi zaman takımadaların bir parçası olarak gösterilen ufacık bir ada vardır. Çok küçük olmasına rağmen, bu ada da patrik Photius tarafından 9. yy.’’ın ikinci yarısında kurulmuş bir Bizans manastırına ev sahipliği yapmıştır. Manastıra ait kalıntılar ve adanın diğer tek abidesi olan deniz feneri burada ziyaret edilebilir.

Bookmark and Share
Buradasınız: Anasayfa Tarih Tarihte Prens Adaları